Gazeteci Aziz Oruç Ağrı’nın Doğubeyazıt ilçesinde gözaltına alındığında birçok medya kuruluşu ‘terörist yakalandı’ diye duyurdu. Ancak eşi Hülya Oruç, “Baskılardan mesleğini yapamaz hale getirildi. Önce Kürdistan’ın Süleymaniye kentine gittik. Bir süre orada yaşadıktan sonra Aziz Avrupa’ya geçmek isterken Ermenistan sınırında yakalanıp İran polisine teslim edildi. İran polisi Aziz’e işkence yaparak tellerden Türkiye tarafına attı” diye anlattı Aziz Oruç’un yaşadıklarını.
Eşi Aziz Oruç ile 4 Mart’tan beri görüşmediğini söyleyen Hülya Oruç, “Aziz yakalanıp nöbetçi mahkemeye çıktığından beri umutlu. Umarım umutları boşa çıkmaz. Ellerinde bir ispat yok. İddialar boş çıkacak. Asılsız ve hiçbir geçerliği olamayan bir iddianame” diyor.
DOKTORLAR: BİZ TERÖRİSTİ TEDAVİ ETMİYORUZ
Aziz Oruç İran üzerinden Ermenistan’a geçerken sınırda yakalanıyor. Hem Ermenistan hem İran polisleri tarafından işkence görüyor. Hülya Oruç şunları söyledi: “Aziz’in ciddi anlamda sağlık sorunları var. Kafasında iki tane kist var. Son bir yıldır Irak’taki durumlardan dolayı tedavisi aksamıştı. Ermenistan ve İran’da gördüğü fiziksel şiddet hastalığını ciddi oranda tetiklemişti. Aziz Türkiye’de 8 günlük gözaltında yalan iddialarla sürekli psikolojik şiddete maruz kalıyordu. Bu durumdan dolayı Aziz savcılık ifadesinde susma hakkını kullanarak ifade vermedi. 9’uncu gününde nöbetçi hâkim karşısına çıkarken kendini savundu. Biz 7 aydır hiçbir dilekçeye cevap alamadık ve Aziz sağlık kontrolüne çıkmadı. 7 aydır Ermenistan ve İran’da şiddet gördüğünü ve tedavi etmek istediğimize cevap verilmedi. Tetanoz aşısı olması gerekiyordu. Tellerden atılması ve uğradığı şiddetten dolayı kesikler vardı vücudunda. Kamuoyu baskısından sonra Doğubeyazıt Hastanesi’nde aşısı yapıldı ve ilaçlar verildi. Doğubeyazıt’taki doktorlar, ‘biz teröristi tedavi etmiyoruz’ diyorlardı.
‘ERMENİSTAN POLİSİ AZİZ’İN TELEFONUYLA BENİ TACİZ EDİYORDU’
Ermenistan polisinin tacizine uğradığını açıklayan Hülya Oruç, eşinin yakalanmasının sonrasında yaşadıklarını şöyle anlattı: “Aziz 8 Aralık tarihinde Irak’tan yola çıktı. İran üzerinden Ermenistan sınır kapısına geçti. Akşamüzeri saat 5’te konuştuğumuzda ‘sıra bekliyorum’ dedi. Saat 9’a kadar konuşmadık. Meğerse Aziz saat 5 buçukta yakalanmış. Saat 8 buçukta Aziz’in arkadaşları beni aradı. ‘Aziz’den haberin var mı? Biz Aziz’e ulaşamıyoruz’ diye sordular. Bende ‘neden ulaşamıyorsunuz ki, Aziz beni arıyor’ dedim. Meğerse arkadaşları bu durumdan haberi varmış ve benim haberim var mı diye soruyorlardı. Sonra gece saat 11’de Aziz’in arkadaşlarına mesaj göndererek; ‘Aziz çevrimiçi ve bana yazmıyor’ dedim. Aziz’in arkadaşları ise ‘müsait değildir, telefon çekmiyordur’ cevabını verdiler.
Daha sonra gece saat 3’te Ermenistan polisinin taciz mesajlarıyla uyandım. Çok iğrenç, ahlaksız mesajlar gönderiyorlardı. Beni görüntülü arıyorlardı. Ermenistan polisi Aziz’in telefonuyla bana gönderdiği taciz mesajlarını Aziz’e gösteriyordu. Aziz’in gözleri önünde polisler bana ahlaki olmayan mesajlar gönderiyordu. Ertesi gün Aziz beni aradı. ‘Beni yakaladılar. Hazırlık yapıyorlar. Beni bilmediğim bir yere götürüyorlar. Bana yardım edin’ dedi. Üzerinden 2 gün geçtikten sonra beni pazartesi günü akşam aradı. ‘Ben tellerden atıldım yaşıyorum’ dedi. O sırada herkesi aramış ‘gelin beni kurtarın. Çıplak haldeyim ve donmak üzereyim’ diye. Arkadaşları ona yol tarifi yapmışlar Doğubeyazıt gibi bir yerde kışın ortasında yarı çıplak halde bırakmışlar.”
‘İDAM CEZANI PARAYA ÇEVİRİRSEK ÖDEYEBİLİR MİSİN?’
Hülya Oruç, gazeteci Aziz Oruç’un Ermenistan ve İran’da gördüğü şiddeti ise şöyle anlattı: “Ermenistan polisi çok dövmüş. İran polisleri zaten daha korkuncunu yapmış. Elleri ayakları kelepçeli ve Aziz’in başına siyah örtü geçilmiş. Sürekli Aziz’in yanına gelerek, ‘sabah idam edileceksin. Akşam idam edileceksin. Akşamüstü idam edileceksin. Sabaha karşı idam edileceksin’ demişler. En sonunda ‘mahkemeye çıkıyorsun’ demişler. İran’daki mahkeme Aziz’i idam cezasına çarptırmış daha sonra ‘biz para cezası versek ödeyebilir misin’ diye sormuşlar. Aziz ‘evet öderim demiş’. Sonra Aziz’i tekrar karakola götürmüşler.
Aziz karakolda, ‘Ben artık yargılandım. Beni bırakın gideyim’ demiş ancak polisler; ‘hayır öyle bir şey yok’ deyip Azizi saatlerce karakolda dövmüşler. Daha sonra sınır kapısına getirmişler. Saatlerce çıplak halde karın üstünde oturtmuşlar. En sonunda belden aşağısını hissetmemeye başlamış. Tekrar döverek arabanın içine koymuşlar. Arabanın içinde de döverek başka bir yere götürmüşler. Götürüldüğü yerde bir polis silahını çekerek Aziz’e doğrultmuş: ‘Ya tellerden atlayıp gidersin Türkiye’ye ya da seni vururum’ demişler. Aziz de bunlar vurup öldüreceğine en azından mayına basıp ölürsem cesedimi aileme götürürler diye tellerden atlayarak mayınlı bölgeye geçmiş. Sonra başka bir İranlı polis Aziz’i çağırarak, ‘tellerin hizasında gidersen mayın yok’ demiş. Doğubeyazıt’ta sınırı geçtikten sonra Aziz beni aradı. ‘3 yıldır dışarıdayım muhtemelen beni tutuklayacaklar’ dedi.”
‘İRAN TÜRKİYE’YE HABER VERMİŞ’
Hülya Oruç, İran Aziz Oruç’u sınır tellerinden Türkiye tarafına attığını Türkiye’ye söylediğini düşünüyor: “Çünkü gece yarısı kimlerle konuştu, hangi yolda yürüdü, kamera görüntülerine kadar iddianamede var. Siz Aziz’i takip etmişsiniz o an tutuklasaydınız. Onlar; ‘kişi terörist olmasaydı kolluk kuvvetlerine teslim olurdu’ diyorlar. E siz neyi beklediniz o zaman? Siz kendinize malzeme beklediniz. Tellerden atıldığı anlardan beri bütün mobese kameraları incelenmiş. Kiminle görüştüğü Aziz’in nerede beklediği, nerede ne yaptığı kaydedilmiş. O zaman siz Aziz’i yakalasaydınız. Siz neyi beklediniz?”
‘BİZ ÇOK YALNIZ BIRAKILDIK’
Türkiye’de gazetecilerin tutuklanma öncesinde yaşananlara dikkat çeken Hülya Oruç şöyle devam etti: “Biz çok yalnız bırakıldık. Sitem ediyorum. Kırgınım. Türkiye’de her gazeteci hak etmediği yaftalarla yargılanıyor. Önce başka bir şeyle lanse edilip gündem oluşturulmaya çalışılıyor. Halk tarafından cephe alınmaya, kutuplaştırılmaya, ötekileştirilmeye çalışılıyor. Ama mahkemeler hiç öyle olmuyor. Çünkü mahkemeler somut şeyler üzerinde duruyor. Yazdıkları ve attıkları tweetler soruluyor. Gazeteciliğiyle yargılanıyor. Aziz Türkiye gündemine ‘terörist’ olarak girdi ama iddianamelerde gazetecilik faaliyetleriyle ilgili yaptığı haberler ve attığı tweetler yer alıyor. Zaten hep böyle oluyor: Bir şekilde hedef gösterilip, ötekileştirilip yaftalanıyor. Sonra ben insanlara ‘Aziz oruç gazetecidir’ dediğimde ‘ama o bir terörist. Dağlarda savaşıyormuş’ diyorlar. Gerek sosyal yaşantımız gerek aile hayatımız hepsi bunun ispatıdır. Aziz oruç gazetecilik yaptığı için bunlar başına geldi. Aziz içeride ve ben insanlara Aziz’in gazeteci olduğunu ispatlamaya çalışıyorum. Biz hem adaleti arıyoruz hem bizim mesleğimiz bu diye mücadele ediyoruz.”
‘VERİLECEK HER KARAR GAZETECİLİK MESLEĞİNE YÖNELİK BİR KARARDIR’
Aziz Oruç nezdinde haksızlığa uğrayan gazetecilerin sesi olmaya çalıştığını belirten Hülya Oruç, 21 Temmuz’da yapılacak duruşma için şu çağrıda bulundu: “21 Temmuzda beni yalnız bırakmamalarını istiyorum. Çünkü verilecek her karar gazetecilik mesleğine yönelik verilmiş bir karardır. Aziz’in yaptığı haberler, yazdığı yazılar suç olmamalı. Biz bu anlamda herkesi tanık olmaya çağırdık. Aziz Oruç bir gazetecidir ve gazeteciliğini icra etti. Ben eşime destek olduğum için yargılandım. Ev hapsine alındım. Aziz için paylaşımlar yaptığım için soruşturma hâlâ devam ediyor. Önce ifadem alındı sonra nöbetçi mahkemeye çıkarıldım. Nöbetçi mahkeme, ‘çocukların var diye seni tutuklamıyorum ama sana ev hapsi veriyorum’ dedi ve yurt dışı yasağı getirdi. Aziz zaten özgürce yazılarını yazamıyordu. Her gün gözaltına alınıyordu. Sürekli baskı görüyordu. İnsanları önce yıldırıyorlar ondan sonra mesleğini yapmamaya yöneltiyorlar. Aziz, Türkiye’de mesleğini yapamadığından dolayı gitme kararı aldı. Bundan dolayı 21 Temmuzda destek bekliyoruz.”
Gazete Duvar