“Huysuz Virjin” olarak tanınan Seyfi Dursunoğlu’nun ölümü büyük üzüntü yarattı. 2016 yılında vefat eden gazeteci Hakkı Devrim, Radikal gazetesindeki köşesinde dostu Dursunoğlu’nu yazmıştı. 2004 tarihli “Huysuz Virjin’se anlatan hayatının hikâyesini, elbette tadına doyum olmaz” başlıklı köşe yazısında Dursunoğlu’nun hayatından bahsetmiş ve anı kitabı “Katina’nın Elinde Makası”ndan parçalar paylaşmıştı.
Hakkı Devrim’in köşe yazısı şöyle:
“Tursun ailesi Trabzon’dan İstanbul’a 1938’de göçmüş. Soyadları sonradan Dursun olacak. 1932 doğumlu oğul Seyfettin bir değişiklik daha yaparak Dursunoğlu’na çevirecek bu soyadını.
Altı çocuklu aile Vefa’da bir eve yerleşmiş. Karagümrük’e, sonra Beylerbeyi’ne geçecekler.
Atikali’de başladığı ilkokulu Beylerbeyi’nde bitiren oğul, Arnavutköy’deki Feyziati Lisesi’ne devam edecek. (Arada Heybeliada Deniz Koleji var, ama askerî disiplin ona göre değil) Edebiyat Fakültesi’nin İngiliz Filolojisi bölümü. Onu da yarım bırakarak, Sosyal Sigortalar Kurumu’nda çalışmaya başlayacak.
Niye böyle yapıyor bu çocuk? Bence, bir an önce bağımsız kalmak, özellikle baba sultasından kurtulmak için. Nitekim hemen Şişli’de ayrı bir eve çıkıyor.
Orada duracağını ve yetineceğini sanmayın. Sıra dışı bir şeyler yapmaya niyetli bir genç adamdan söz ediyoruz.
*
Biz onunla yıllar sonra tanışacağız. Bana, İstanbul’a gelişimizde benzerlikler var gibi geldi.
1938’de biz de Samsun’dan İstanbul’a geldik. Altmış altı yıl oluyor Seyfi Bey Dostum! Hişt, orada mısın? Senden söz edeceğimi anladın, okuyor musun?
Biz Şehzadebaşına yerleştik. Ben gidip dördüncü sınıfa kaydoldum; Beyazıt’ta, Üniversite’nin yanındaki sokakta.
Benzerlikler daha bitmedi. Bir yıl sonra biz de bir Boğaz semtine taşındık, Arnavutköy’e. Sonra Beşiktaş. Birkaç yıllık bir Anadolu turnesi daha ve İstanbul. Bu defa Ortaköy ve Kabataş Lisesi. Feyziati’nin futbol sahasında çok top koşturdum ben de.
Bir bakıma anlamsız ayrıntılar, tesadüfler de denebilir. Ama aynı dönemde ve aynı mekânlarda yaşamış insanlar arasında görünmez bağlar oluyor.
Ben buna nesildaşlık adını taktım.
*
Seyfi Dursunoğlu’nun -nâmıdiğer Huysuz Virjin’in- hatıralarını okudum. Katina’nın Elinde Makası. (Alfa Yayınları).
Korhan Atay ile Figen Kumru Akşit, haftada ikişer günden üç dört ay boyunca birlikte yaşamışlar; kendi deyişleriyle söylersem, Seyfi-Virjin çiftiyle.
Sadeliği içinde müthiş bir hayat Seyfi’ninki. (Nesildaşlığımıza güvenerek adıyla anıyorum.)
Akıl almaz bir dürüstlükle anlatmış kendisini; çocukluğundan başlayıp 35 yıllık sanat hayatının hikâyesini… Sırlarını faş etmeyi, kimi dostlarıyla kötü kişi olmayı, aile içi gerçekleri dışa vurmayı göze alarak; zaaflarını, hatalarını da saklamadan… Şovunun benzersizliği, dünya ölçütündeki değeri konusunda yok yere tevazu göstermeden.
Arkadaşlar arası konuşmalar havasında Figen ile Korhan sormuşlar; kendisi dahil kimseyi sakınmadan -fazla da harcamadan- içinden geldiği gibi anlatmış. Rencide etmek istemediği bir kişi var. O da Huysuz Virjin.
Okuyun bu güzel kitabı demekle yetinmeden, aklımda kalanlardan örnekler vereyim:
Evde çalışan «Madam Teyze»yi anlatıyor. Yaşlı ve çirkin. Seyfi 24-25 yaşlarında. Sarhoş geldiği bir akşam. Bu bir ilkti, diyor.
Köprüden Boğaz vapuruna binecek. Merdiveni inerken iskelede iki koyun ile bir inek görünce irkiliyor. «Hayvanları da vapura mı bindirecekler?» Gözleriyle hayvanların ipini takip ediyor, ipin ucundaki babasıdır.
«Zeki Müren beni kadrosuna alır mı, diyor. Huysuz olduğumda bile almadı. Çünkü hemen hemen aynı makyajı yapıyoruz». Ve Zeki’nin menajeri vasıtasıyla ondan, Ankara’yı hemen terk etmesini isteyişini anlatıyor.
Annesi ile babası Huysuz Virjin olarak hiç görememişler, bilmemişler onu.
Hamiyet Yüceses, Perihan Altındağ, Safiye Ayla ve Müzeyyen Senar. «Birbirlerini hiç methetmezlerdi».
Sezen Aksu’nun onun için yazdığı kantonun başına gelenler. Nükhet Duru zekidir, Sibel Can o kadar değil. Ali Poyrazoğlu, patronların en iyisi. Kontrat yaparken «Beni Dalaman Havaalanı’ndan limuzin alacak, otelde kral dairesi açılacak» diye yazdıran Bülent Ersoy.
Reddettiği roller: Tatlı Hayat’ta Neco’nun oynadığı komşu. Dadı’da Haldun Dormen’in oynadığı uşak. Komser Şekspir’de Kadir İnanır’ın oynadığı komiser.
Şovlara bakışı: Hülya Avşar, Gülben Ergen yeterince hazırlanmayanlar. Cem Yılmaz’ınki şov değil stand-up, doğaçlaması yok. Okan Bayülgen seyirciyle diyalog kurabilen, doğaçlamaya en yakın şovmen. Beyaz’a gelince; bir şovmenin şekilden şekile girmesi, komedinin en kolay şeklidir. M. Ali Erbil, «Erkek kılığında beni oynuyor. Esprisi yok. Benim taklidim, ama benden çok parası var».
*
«Özel yaşamımı sanatım için feda ettim. Özel yaşamıma fazla girmesek daha iyi diye düşünüyorum».
«Türkiye eşcinselleri seviyor; gidip seyretmeyi dalga geçmeyi seviyor. Bunu seviyor, fakat çoluğuna çocuğuna seyrettirmez. Televizyonda olmaz».
«Kulüp 12’de bir gece, programım bittikten sonra kulise giderken Zeki Müren kolumdan yakaladı. dedi. Hakikaten doğruymuş söylediği».
Arada bıçkın hikâyeler, cüretli şakalar var anlattığı. Onları da siz okuyun, hepsini benden beklemeyin.”
Gazete Duvar