İSTANBUL – Yaklaşık 18 milyon öğrenci uzaktan eğitimle okula döndü ve 2020-2021 eğitim ve öğretim yılı dün prestijiyle resmen başladı. Eğitim ve Bilişim Ağı (EBA) üzerinden yapılan uzaktan eğitim 21 Eylül’e kadar devam edecek. Bu tarihten itibaren ise seyreltilmiş ve kademeli eğitime geçilmesi planlanıyor. Lakin korona virüsü hadiselerinin artış gösterdiği Türkiye’de “Okullar yüz yüze eğitime ne kadar hazır?” sorusu hala yeniliğini koruyor.
Öğrenciler, veliler ve eğitim uzmanları uzaktan eğitimin yüz yüze eğitim kadar verimli olmadığı konusunda hemfikir. Bilhassa teknolojik ekipmanlara erişemeyen ve kalabalık hanelerde yaşayan öğrenciler uzaktan eğitime katılamıyor. Ulusal Eğitim Bakanlığı’nın paylaştığı bilgilere nazaran 1,5 milyon öğrenci internete erişemiyor. Fırsat eşitsizliğini derinleştiren bu süreçte, çok sayıda çocuğun eğitimden kopma riskiyle karşı karşıya olduğu belirtiliyor. Lakin korona virüsü olay sayılarındaki artış dikkate alındığında uzaktan eğitim, en iyi seçenek olarak bedellendiriliyor.
‘ACİLEN EĞİTİME EK BÜTÇE AYRILMALI’
Eğitim ve Bilim Işçileri Sendikası (Eğitim Sen) Lideri Feray Aytekin Aydoğan, okulların salgına karşı korunaksız ve savunmasız olduğunu belirterek “Çok net bir halde gördük ki okullar salgına hazır değil” diyor. Aytekin Aydoğan, Ulusal Eğitim Bakanlığı’nın yüz yüze eğitimin nasıl olacağına dair kapsamlı bir planlama yapmadığını ve şeffaf bilgi paylaşımında bulunmadığını söz ediyor. Salgınla uğraşın eğitimcilere bırakıldığını söyleyen Aytekin Aydoğan, maddi ve fiziki imkanların iyileştirilmesi için ivedilikle eğitime ek bütçe ayrılması gerektiğini savunuyor:
“Tüm öğrencilere ve eğitimcilere fiyatsız test yapılması gerekiyor. Ayrıyeten öğrencilere risk kümesi değerlendirmesi de yapılmıyor, derhal yapılmalı. Öğretmen, paklık, sıhhat vazifelisi atamaları yapılmalı, okul girişlerinde öğrencilerin ve eğitimcilerin ateşi ölçülmeli, okulların gereksinimi olan paklık, dezenfektan, kollayıcı materyal gereksinimi eksiksiz sağlanmalı.”
EĞİTİM SEN: 176 OKULDA VİRÜS VAR
Öte yandan geçtiğimiz hafta yaklaşık bir milyon öğretmen seminer periyodu olarak isimlendirilen eğitim çalışmalarını yapmak üzere okula döndü. Bu büyüklükteki bir öğretmen hareketliliğinin bulaş riskini artıracağı telaşıyla seminerlerin uzaktan yapılması gerektiği savunulmuş, lakin Bakanlık yüz yüze yapılması istikametinde karar vermişti. Eğitim Sen’in Türkiye’nin çeşitli vilayetlerindeki eğitim kurumlarından gelen bilgilerden yola çıkarak hazırladığı rapora nazaran, 17-22 Ağustos tarihlerini kapsayan 5 günlük seminer devrinde Covid-19 tanısı konulan yahut olumlu hastalarla temaslı olan eğitimcilerin misyon yaptığı okul sayısı 176’ya ulaştı. Ayrıyeten seminerlerin toplumsal ara kurallarına uygun olmayan salonlarda yapılması, maske kuralının ihlal edilmesi, dezenfektana erişilememesi üzere durumlarla karşılaşıldı. Seminerler 18 Eylül’e kadar sürecek. Bu müddet zarfında öğretmenler dönüşümlü olarak okula gitmeye devam edecek.
‘OKULLAR GEREKLİ ADIMLARI ATACAK İMKANLARA SAHİP DEĞİL’
Gazete Duvar’a konuşan ve ortaokul kademesinde vazife yapan bir Türkçe öğretmeni, seminer sırasındaki hareketliliğin kendisini endişelendirdiğini ve yüz yüze eğitimin başlamasıyla bu kaygısının iyice artacağını söylüyor:
“Kaygılarım, öğrencilerin okula geliş gidişinde ve okulda olduğu anlarda temas edeceği alanları düşündüğümde daha da artıyor. Okulların ortak alanları laboratuvarlar, kütüphaneler, spor salonları, öğretmenler odası üzere fiziki ortamların hijyen şartlarına uygun hale getirilmesi gerekiyor. Lakin okulların maddi ve fiziki yeterliliğini göz önünde bulundurduğumda birçok okulun koronavirüs yayılımını engellemek için gerekli adımları atacak imkanlara sahip olmadığını düşünüyorum. Okulumuzda alınan tedbirler birçok okulda da olduğu üzere ihtar levhaları,mesafe halkaları ve el dezenfektanları ile sonlu kaldı. Gerekli önlemler alınmadığı sürece çocukların okula başlamasını yanlışsız bulmuyorum. Çocuklar yüz yüze eğitime tüm önlemler alındıktan sonra başlamalı.”
‘TEK BİR VAZIFELI TUVALETİ Mİ TEMİZLESİN, SINIFI MI?’
Ankara’da bir ortaokulda misyon yapan 14 yıllık İngilizce öğretmeni, seminer sürecinde kendi okulunda alınan tedbirleri kâfi bulduğunu fakat okul kabalıklaştığında tıpkı hassasiyetin devam etmesinin sıkıntı olacağını söz ediyor. “Tek bir paklık vazifelisi var. ikinci görevliyi bağışlarla tutabiliyoruz. Bir tane paklık işçisi tuvaleti mi temizlesin, sınıfları mı temizlesin öğretmenlerin çayını mı koysun?”
Tıpkı vakitte bu sene birinci sınıfa başlayan bir çocuğu olan öğretmen, çocuğunun bu evrede uzaktan eğitim alıyor olmasını bir dezavantaj olarak pahalandırıyor. “Öğretmenin varlığına alışmadan online başlaması dezavantaj. Evvel öğretmenine alışmalı sonra online olmalı diye düşünüyorum o yüzden açılması daha mantıklı geliyor. Fakat olayların artması bir kaygı sebebi. Bu yüzden şu anda hiçbir sorunun net bir cevabı yok.”
‘DEVLET OKULUNA GÖNDERMEM’
Seyreltilmiş ve etaplı eğitimde birinci olarak 1. 8. ve 12. sınıflar okula gidecek. Bilhassa okuma yazma öğrenecek olan birinci sınıflar için yüz yüze eğitimin kritik olduğu vurgulanıyor. Çocuğu birinci sınıfa başlayan ve kamu çalışanı olduğu için ismini vermek istemeyen bir veli, çocuğunu sınıf mevcudu 10-15 kişi ortasında değişen bir özel okula gönderdiğini söylüyor. “Devlet okuluna göndermeyi düşündünüz mü?” diye sorduğumda ise “Yok, göndermem. Bir sağlıkçı olarak bu tasayı çok yaşadım ve çocuğumu 40 kişilik sınıfa göndermeyi tercih etmedim” diyor ve şöyle devam ediyor:
“21 Eylül’de çocuğumu okula gönderirken bir soru işaretim olmayacak. Şu an için bu çekinceyi yaşamıyorum. Çocuğumu gönderdiğim okulun aldığı tedbirlere inanıyorum. Sınıfların toplumsal aralığa uygun bir halde hazırlanacağı, okulun giriş ve çıkışında dezenfeksiyon süreçlerinin yapılacağı, dezenfektanların kesinlikle çocukların ulaşabileceği bir yerde bulunacağı ve tuvalet üzere ferdî alanların pak olacağı formunda teminatlar verildi.”
‘SINIFLARI BÖLSELER BİLE KALABALIK’
Çocukları 7. ve 10. sınıf öğrencisi olan Nilüfer, her iki çocuğu için de uzaktan eğitimin sürecinin verimli geçmediğini belirtiyor fakat tekrar de okulların açılmasını istemiyor. “Eğitim açısından açılmasını çok isterdim lakin okullar kalabalık. Sınıf mevcutlarını bölseler bile kalabalık” diyor.
Birebir vakitte okul aile birliği üyesi olan Nilüfer, okullarında hem takımlı hem de kontratlı paklık işçilerinin bulunduğunu belirtiyor ve temizlikle ilgili bir kaygısı olmadığını söylüyor. Asıl telaşı kalabalık sınıf mevcutları. Ayrıyeten, öğrencilerin kurallara uymayacağını ve öğretmenlerin de bunu denetlemesinin mümkün olmadığını belirtiyor: “Çocuklara tahminen bir şey olmaz lakin virüsü konuta getirdiklerinde kronik kahrı olanlar, yaşlılar etkilenebilir. Eğitim bir formda telafi edilebilir lakin sıhhat telafi edilemez.”
‘HERKES BİRBİRİNİN YEMEĞİNDEN YİYOR, SUYUNDAN İÇİYOR’
Bir Anadolu lisesinde eğitim gören 10. sınıf öğrencisi Irmak, teknolojik ekipmanları kâfi olsa da uzaktan eğitim derslerine gereğince odaklanamadığını lisana getiriyor. “Açıkçası, telefon da yanımda oluyor, meskende de öteki uyaranlar var. Bazen de sisteme girmemiz çok uzun sürebiliyor, tam giriyorsun ders bitmiş ve sistem kapanmış oluyor.”
Irmak, okula gidersem hasta olurum derdi taşımıyor lakin virüsü meskene, kronik hastalığı olan annesine getirmekten korkuyor. Öte yandan, okul arkadaşlarının çok büyük bir kısmının virüsü dikkate almayacağını ve toplumsal aralık, maske üzere tedbirlere uymayacağını söylüyor: “Bize bir şey olmaz diyerek birirbine sarılacaklar. Zati herkes birbirinin yemeğinden yiyor, suyundan içiyor. Yani okulların açılmaması sıhhat açısından iyi olur fakat dersi manaya, dinleme açısından iyi olmaz. Açılırsa da sınıf mevcudunu en az 4’e bölmeleri lazım.”
Gazete Duvar
